...

“Özgüvenlerin patladığı bir iş görüşmesinden geliyoruz. “Tablet PC” lerimiz ve bir Power Point sunusuyla bu işi de bağladık. Bu daha başlangıç; beyin fırtınalarımızla sarsılacak bilişim dünyası. Hayatımızda hataya, kekelemeye yer yok arkadaşlar. Vurun İngilizce kelimelerin beline, sesinize bir perde daha ekleyin…

Zaferimizi işte tam bu otoparkta zıplayıp, ayak tabanlarımızı yanda birbirine vurarak kutlayacağız. Gururla gireceğiz şirketten içeri, çalışanlar bu topraklarda yaşadıklarını unutup sevinç içinde “günaydın Bay Cem” diyecekler; bürositi hızla arkamızdaki pencereye döndürerek, ellerimizi havaya kaldıracağız, dışarıdaki manzara Manhattan’a benzeyecek. Artık kafamız rahat, hafta sonu “pazar giysileri” mizi giyip basket oynayacağız; emin olun o maçı da alacağız…

Dizüstü bilgisayarların birer silah gibi çekildiği, bilgisayar dilinin kelimeleriyle espriler yapıldığı, yükselme tutkusunun bir var oluş meselesi haline geldiği; kendini göstermenin yolunun, prezantabl (gösterişli, eli yüzü düzgün) bir imaj, iş bitiren bir tutku, hiç eksilmeyen bir özgüven gösterisinden geçtiği, “kariyer dünyasına” hoş geldiniz. Bu dünyada gülümsemeniz dergi kapağı gibi, yürüyüşünüz dik, tokalaşmanız sert, kendinizi tanıtmanız bir ağız dolusu olmalıdır…”

Fırat BUDACI / UYKUSUZ, 17 Ekim 2007, Sayı–7