BEN SENİ NEDEN Mİ SEVDİM?
Ben seni okyanusun derinliğinde buldum da sevdim,
Parlak bir inciydin benim için,
Paha biçilmez bir inci...
Ben seni soğuk ve yağmurlu bir günde,
Seni düşünürken gülüşündeki sıcaklığının içime dolupta,
Beni sardığı bir anda sevdim.
Seni sadece selvi boyun, siyah saçların ya da kara gözlerin,
Güzel bir yüzün var diye değil...
Fikirlerinle, konuşmandaki güzelliğin,
Ve benim, o kor halde yanan yüreğimle sevdim.
Ben seni derinden hissederek sevdim.
Her kalp atışımda, vücudumun dört bir köşesine yayıldığını..
Beni sardığını her nefes alışımda,
Ciğerlerime işlediğini bilerek sevdim.
Seni kış gecelerinin, o soğuk yatağında,
Birlikte uyuyup beni ısıttığını,
Yaz sıcağında uyuyamayıp, sıkıntılarım olduğun
Ve rüyalarımda buluştuğumuz gecelerde sevdim.
Senin ellerinden tutup kanımın kaynadığı,
Kalbimin yerinden fırlayacağını hissettiğim anlarda,
O ıslak dudaklarınla beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim.
Ben seni, o sensiz anlardaki, boş ve değersiz geçen dakikalarda,
Kayıp zamanlarımızda, seni arayıp bulamadığım,
Çaresizlik içinde olduğum, içki sofralarını dost bildiğim anlarda sevdim.
Sen ne kadar uzak olsanda...
Aramızdaki kilometreler ne kadar çoksa,
Ben de seni o kadar yoğun ve o denli çok sevdim.
Seni kalbimde yanan ateşin ile
Zihnimde oluşan hayallerin, o ay parçası çehrenle,
Bana derinden bakan, o gözlerindeki ışıltıyı göreceğim anları beklerken,
Kalbimin yanıp tutuştuğu anlarda,
Gelip bu ateşi alevlendirerek,
Bana sarılarak, beni sevdiğini söyleyeceğin anları düsünerek sevdim.
Korkuyorum!..
Hakettiğin mutluluğu sana verememekten korkuyorum.
Seni beni sevdiğinden fazla sevememekten kokuyorum.
Senin sevgine layık olduktan sonra,
Başkaları tarafından o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum...
Seni kazandım derken, kaybetmekten korkuyorum...
Aramızdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum...
Senin kalbini daha fazla kırmaktan korkuyorum...
O temiz, masum göz yaşlarını daha fazla akıtmaktan korkuyorum...
Evet Korkuyorum...
Seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten korkuyorum...
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum...
Ya da yanlış anlaşılmaktan korkuyorum....
Uçurumun kenarında yalnız kalmaktan korkuyorum..
Dostluğuna doyamadan, uluorta yalnız kalmaktan korkuyorum...
Yüreğimdeki o ince sızının bir gün çoğalmasından,
Ve beni sarmasından korkuyorum...
Sevgi denen güzelliğinin, bir gün beni terk etmesinden korkuyorum...
Dostluğun ölüp, yerine nefretin yeşermesinden korkuyorum...
Korkuyorum evet...
Seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten korkuyorum...
Bir çiçek misali, ne ellemeye, ne de koparmaya kıyamıyorum...
Uzaktan seyrediyorum, çünkü...
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum...
Ömründe yaşadığın mutluluğu, huzuru
Sana yaşatamamaktan korkuyorum...
Sana kalbimden fazlasını verememekten korkuyorum...
Sonunda sana gözyaşından baska bir şey bırakamamaktan korkuyorum...
Seni sevmekten değil,
Dostluğunu suistimal etmekten,
Seni kaybetmekten ve değerini bilememekten,
Ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum...
Belki de çok fazla korkuyorum...
ÇÜNKÜ BEN İLK DEFA SEVİYORUM...

Attila İLHAN

MEKTUP

Rüyalarım beni yalancı çıkarmazsa bu yaz, olmadı bir dahaki sonbahar yanında olurum. Hiç konuşmam. Sadece elimle yanağını okşarım. Okşarım ve çekip giderim istersen.

Gecedir büyük olasılıkla. Gökyüzünde bir tek yıldız bile yoktur.

Hafif bir rüzgâr esiyordur ve uzaklarda bir iki minik ışık yanıp yanıp sönüyordur. Nedenini bilmiyorum; uzaklardaki ışıklar yanıp yanıp sönerler. Göz yanılgısı mıdır bu, fizik kuralı mıdır, yoksa özellikle mi öyle görürüz? Yani bilinçaltımız yanıp yanıp sönmesini mi uygun bulmuştur ışıkların, bilemem.

Ama bildiğim bir şey var; eğer rüyalarım beni yalancı çıkarmıyorsa geleceğim. Çünkü insanda alışkanlık yaratan hiçbir şey gerçek değildir ve hiçbir aşk yarım kalmaz. Kalamaz.

Ölmeden önce, en geç ölmeden birkaç dakika önce tamamlanır.

Ütopyalarsa gerçektir. Biz gerçeğin neresinden tutacağımızı bilemeyiz sadece. Bu ütopyanın değil, bizim suçumuzdur. Suç değil de hata diyelim. Çünkü herkes hata yapabilir, masum bir şeydir hata. Suç ise herkese göre değildir. Her babayiğidin harcı değildir yani.

Mesela her erkek, hayatının bir döneminde, en azından bir kadını öldürmüştür. Suç mudur bu? Suçsa, bu kadar doğal ve tekdüze bir suç, bu kadar pervasızca, umursamazca nasıl işlenir? Ölen, bir ölü biçiminde devam eder yaşamaya. Öldüren suçluluk duygusundan değil, kendi hayatının daralan yerlerinden başlar sıkılmaya. Çünkü her öldürme eylemi, hayatın bir yerini daraltır. Kimisi öyle bir daraltır ki, öldüren sıkışır kalır orada, ölmekten beter olur!

Ölenle ölünmez, evet! Ama öldürenle ölünür. Kadınlar kendinden bir önceki kadını öldüren erkekleri sever. Her kadın acıya meyillidir. Acıyı çekmek için değil ama! Çünkü acı, çekilen ve çektirilen bir şey değildir ki.

Çoğaltılan, yayılan, kazınan, kızıştıran, zevk veren, zevk verdirten, delirten, yırtan, yakan bir şeydir aynı zamanda...

Acıyla şaka olmaz. Acıyı yakından tanıyan herkes, hele de ömrünün bir döneminde, en azından hayatının bir döneminde bir kadını öldürmeyi becerebilmişse, yazın, olmadı sonbaharda, aniden çıkabilir karşınıza.

14 Haziran 2007, Altay ÖKTEM/PENGUEN-sayı24

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
Şevkat ve merhamette güneş gibi ol.

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

Hoşgörürlükte deniz gibi ol.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.